Pazar, Ağustos 27, 2006

Kelimelerin içinde
boğuluyorum
gündüz saklanan
yıldızlar gibiyim


ardında kaldım
duvarların
ayışığına dönüyorum
gece mehtaplı oysa
bana hiç ihtiyacı yok

oysa
bir ben
farkındayım
yaşadığımın.

çok
uzaktayım


dönenceler gibiyim
düşlerimdeki benden
bana dönüyorum
geride kalıyor
herşey.


************************

Yağmuru özlüyorum,
terimin tuzu
canımı yakıyor
yinede ağlamıyorum

yaralarım
var
derin acı veren
yaralarım hemde

baharda
gökgürültülü
bir yağmur istiyorum
her an ıslanacakmış gibi
tedirgin yüreğime
söz veriyorum

oysa
uzaklaşan rüzgarın ardında
yalınayak koşarak
özgürlüğü yaşamak
yıllardan sonra
nefes almak
gibi bekliyorum
gülümsemeleri.

En uzaktaki yıldızı
düşler gibi
yaşamak
tek dileğim

Umutların gölgesinde
nefes alırken
Bilmek
bir yerlerde
sevgiye aç
beklediğini.

Yağmurun yağmasını.

Salı, Ağustos 22, 2006

doğru dürüst seçilmeden
kullanılmış kelimelerin
sırıttığı
bir anlam yükleme çabasından
yuvarlanmış bir hikaye

yada
öylesine bahsedilmiş
bir günceden
kotarılmış
bir an değildi
bu satırlardaki sır

belki bir giz değildi
pek çok insan için
ki onlar
kapılamamışlardı
aşkın büyüsüne belkide

bende vardım onların arasında
ihanet değildi benimkisi
görmeden itaat edemiyordum
rüyalara


sonra mevsimler geldi geçti
zaman akıp gitti
acılarımdan birikenlerin
umutlarımdan çok olduğu bir dönemde
durup düşündüm
geçmişi

bugün hayallerimden
yada gerçeklerden
yad etmem
gereken biri olsa

kim tutardı
ellerimden
geçmiş mi
bugün mü

gözlerimi kapatmaya korkuyorum
sanki bitecekmiş gibi
görüdüklerim
bir rüya sanki
yaşantımın her rengi.

hangisi daha karanlık biliyorum
dünler mi
bilmediğim
gelecek mi
gözlerimi karartıp
sığındığım
yinede yaşıyorum...

ek yapayım dedim yine...

kıvrımlı bir yolun
sonuna kadar
gelmiş gibiyim
ne önümde
nede arkamda
sen varsın

hava sıcak
tenimden
süzülen ter damlalarında
teninin sıcak
dokunuşunu özledim

karanlıkta
orda olduğunu bilerek
uyumayı

adım adım
uzaklaşıyorum kaldırımlardan
yol benden daha uzakta şimdi
ayağımın altında
kumlu toprak
ve çimen kokusu

içimdeyse yalnızlığın korkusu
ayışığında
savruluyorum amaçsızca

ışıklar
yanıp söndükçe
gecenin alacasında
şehrin
her yanından

seni düşlerim
olmadık zamanlarda
yanımda olmadığını
hissederim

her umuda
inanırım
dilek tutmak için
gökyüzünden bir işaret
beklerim
kayan bir yıldız


oysa sen ve ben
ayrı şehirlerde
ne kadar da
yalnızız.

Cumartesi, Ağustos 19, 2006

2 dakikalık bir şey
hemde tam tamına
2 dakika 17 saniye
sürecek

derin bir nefes alırken
geçen süre kadar
yada
ölürken vereceğin son nefesin
hangisi olduğunu
düşünmeye yetecek kadar

zaman sürekli akıp gidiyor
yeniden yaşar gibi hissetsende
düşlerindeki
bir sır olmaktan uzak
uzaklaşan gölgeler

simsiyah ve karanlık
gecelerden
seyre dalarken
denizin
dalga sesleriyle
huzur veren
yankısı hala kulaklarımda

bir an
ne kadar uzun
hiç düşünmeden durabilirmisin
kalbinde
en ufak bir
kıpırdama varsa
hala.

2 dakika belki de geçti
saniyelerde tükenmek üzre
vaktim doldu
elveda
...


Ekleme yapiim :)

Aldırmıyorsan
eğer
kaldırım taşlarının
yan yana ayrılıklarına

yırtıcı kuşların
yalnız mutluluklarına

yada
yokluğunda nasıl olduğuma
ait bir hüzün yoksa
gözlerinde

bırak ta gideyim
beni

bırak ve git

giderken
beni unuttuğunu
söyle yada
hatıralrı yok say
ama ne olur
geri dönme

git
ve kendin olarak yaşa

aldırmıyorsan
sıcak günlerin
ter damlasındaki
tuz kadar
hüznüde taşıyan
gözyaşlarının
süzülüp gitmesine

bırak gitsin
ve
sende git
nereye gitmek istiyorsan.

Pazartesi, Ağustos 14, 2006

Beni anlamaktan mı uzaktın
yoksa benden mi ?

Aramızdaki sınırı
ilk kim koydu
bir düz yazı
değil hayatım
noktalar ve virgüllerden
kurgulanan

Elerimi bırakmadan
hayata tutunmak için
ellerin olmalı
bir de düşlerden
daha canlı bir sebep

Gitmen gerektiğini düşünsende
kalmalısın benim için
bir küçük çocuğum
gözyaşlarım içimden süzülüyor
ağlamıyorum
acılarımı döküyorum


bi tane daha ekliim


Sorgulanmadan nefes alabilmek
midir
aşk özgürlüğü

Özgürlüğn anlamı
nedir
aşkın yanında

hiç aşık oldun
mu
yalnız kalmadan

Sonsuz mudur
iki kelimenin
altında
yatan hikayeler

İlk ışığı
kim
gördü dünya üzerinde
ve o
hiç
aşık oldu mu

bir kayanın üzerine
çıkıp
gün batımını
seyreden
ve göz yaşı döken
özgür bir adam

yatağında
yastığına sarılıp
ağlayan
genç kadın

tepelerinde
kardan ve bulutan
hareleriyle
dağlar kadar
umarsız olmak demek
aşık olmak

ben değilim.

Pazar, Ağustos 13, 2006

Kırmızıydı, koyu bir renge daha çok benzesede kırmızıydı dudakları. Tadını merak etti? hiç duraksamadan ona bakmaktaydı bunu fark etemiş olamazdı. Ama itinayla yoksayıyordu onu. Sanki ikisinden biri dünyaya hiç gelmemiş gibi. Otelin lobisinde huysuz ve sık adımlarla dolanmaya başladı. Gündüz yada gece olmasının bir anlamı varmıydı yokmuydu bilmiyordu. Umrunda da değildi açıkçası.

Derin bi nefes almaya çalıştı başaramadı. Gözleri hala onun üzerindeydi. Kendi silik bedeninin aykırısı ateşler içinde yanan bir tanrıça benzeri kadını hayal etti.

Ölümü bile düşünmedi o an. Ki ne kadarda çok korkardı ölmekten, geçmişte biraz acı yüzünden nelerden vazgeçmişti, kimlerden.

Sıcağında verdiği etkiyle pembeleşen yüzünde kendisinin bile daha önce tanık olmadığı bir ifadeyle kapıdan dışarı çıkmak üzereyken dönüp tekrar baktı ona.

Geçmişin hızlı delikanlısından eser kalmamış, yıllar cesaretinin dışında pek çok şeyi alıp götürmüş demek bile yanlış sayılabilirdi. O cesaretini hiç kazanamamıştı. En ufak tehtidde su koyveren yolunu değiştiren bir adamın hayatının sonlarında yenilgilerine bir tane daha eklendi ömrünün varsayılan defterinde.

Yenigiyi kabullenip her zamanki gibi dışarı çıktı.
ve kendin ilk gelen arabanın altına atmak için hızlı adımlarla yola doğru ilerlerken. Kim olduğunu hatırladı acı çekmenin gereksizliğiyle bezenmiş düsturunu. devam etti karşı kaldırıma dikatlice atarak adımlarını.

Bir de istek var onu ekliyeyim buraya :)

saçlarından gece akan kız.
gözlerin hüzünlü bakmasın artık.
yalnız başına yürüdüğün yolun
az ilerisinde bir ışık var bu gece.
biraz daha ilerle.

gece saçlı kız
gözleri kömür kadar kara
kalbi umutsuz da olsa
her nefesi yaşam veren güzel kız
yarınlara uyan en derin uykundan

Pazar, Ağustos 06, 2006


Buresmi sabaha karşı 4 te çektim eh böyle bir manzarada şiir yazmak için şair olmak gerekmiyor herhalde :)








Bunları da cumartesi sabaha karşı yazdım.

1-
Issız bir suyun
Akışından
Uzak
Yağan yağmurdan
Bir damla

Yapraklarından süzülürken
Söğüt ağacının
Gölgesinde açan gül goncasında
Son bulur yolculuğu

Tenindeki tuzlu
Göz yaşı
Süzülerek
Toprağa karışır

Ve son bulmaz acıların
Gül goncası büyümez
Bir yağmur damlasıyla
Göz yaşlarından
Sakınmadan
Yaşanmaz
Hayatın yalnız yüzünde


2-
Kapının ardındaki
Dünyanın
Anahtarı
Elinde artık

Nerdesin
Dünden önce yaşadığın
Hayatın
Düşlerinde.

Zaman
Kısacık döngüler halinde
Nefes alıp veriyor
Hikayesi olan
Her an
Canlı
Tıpkı sen ve ben gibi

Nefes alıp veriyor
Binlerce farklı bedende
Mavi gökyüzünün altında
Aşk zamanı ele geçiriyor

Ve zamanın adı
Anılmıyor artık
Her nefes
Boşa tüketilmekte

Oysa ayrılığında bir zamanı var

3-
Sıradan günlerin
Umutsuz akşam üstüleri
Var gibi
Şehrin
Issız köşelerinde

Bekler gibi
Yaşamın içinden
Çıkıp gelecek
Hayallerin umudunu


Darcık odalarında
Yarı aç
Yarı tok
Bir insan uyur
4 tane duvardan ibaret olmayan evde

Hayalleri vardır çünkü
Yarına olmasa da
Geleceğe inanır

İnsanlar ölür
Sıradan akşam üstülerinde
Umutsuz şehrimin
Her bir köşesinde

Yaşamın tadını
Henüz bilmeyen.

Cuma, Ağustos 04, 2006

Yeni bir şeyler yazmak gerekiyordu uzun zaman geçti ekleme yapmayalı ama bir şeyler yazasım yok o yüzden eski yazdığım ama burda yayınlamadığım şiirlerle idare edin şimdilik :)

1-
Rıhtım yalnız ve yorgun
Terk eden gemilerin
Hüznü sinmiş taş duvarlarına
Gözyaşları denize karışmış
Kendi bile fark etmemiş ağladığını

Dalgaların oyunu sanmış
Süzülüp giden damlaları
Gidenlerin ardından
Beklemeye koyulmuş günbatımını
Gözlerinin denizinde


2-
Nedir ki elinde tutabileceğin.
Ellerini uzat bana;
Ne kadarda ince ve zayıf.
Bu ellerle mi taşıyacaksın kocaman yüreğimi.

Kendinden büyük hayallerin olmalıydı oysa.
Benim seni sevdiğim kadar sevmeliydin kendini.
Bilmeliydin her sevginin sona erdiğini.

Umutlarını tükettiğin bilinmezlerin ardına bakıp,
Ağlamalıydın beklemekten yorulan gözlerle.

Suskun bu şehir şimdi.
Veda zamanın geldiğinin farkında insanlar.
Sessizce kapıların ardına saklanıp,
Korkunç yalnızlığa alıştırıyorlar bedenlerini.
Bu gece terk edeceğim bu şehri.


3-
Şiir yazmak istediğim her anın
Hatırası yok kalbimde
Nasıl umarsızca düşlersem seni
Kayıtsızca şiir yazarım elimde değil

Geceye aşığım ben birde denize
Ve belki birde sana
Durmadan karaladığım kağıda ve
Kaleme de vardır bir meyilim

Kendimi yazmak istediğimde
Ellerime bırakırım bazen dudaklarımı
Söylemek istediklerimi yazarım
Bazen de kalbime gömdüğüm
Gözyaşlarımı dökerim kağıda

Hatırlayamadığım coşkuları
Yaşamak istediklerimle harmanlayıp
Bilmediğim duyguları kurgularım karanlıkta
Sır olarak kalmaz düşlerim yakamozlarda.

Salı, Ağustos 01, 2006

karanlıkta gölgeler yol alıyorlar
peşi sıra hiç bir iz bırakmadan.
sonra sen geliyorsun
yada ben gidiyorum

neden bilinmez ama...
zaman geçiyor
karanlık arka sokaklarda.
bir kaldırım taşından dinliyorum
sabahın olacağını
ve hala hayatta olacağımı

ölümden uzak
bir gece daha
oysa
ne kadar da alışkanlıkla
bağlanmıştım karanlığa

geç kalmışlığın verdiği bir telaş yok henüz
adımlarım seyrek
ve düşünceli bir halde ilerliyorum

dünden kalma bir anda takılı kalmış
hep aynı adımları atıyor gibiyim
gittikçe bitmiyor yollar.

Herhangi bir sebep yok
düşlerimden arda kalanları
yaşayabilecek bir zaman dilimini
terk etmek için

Sonsuz değil hala
dudaklarımda son bulan
sözcüklerin
kalbinde yarattığı ürpertiler

Yalnız başına
bir soru gibi
elinde kalan
geceler

ve
cevap ben değilim.