Salı, Mayıs 29, 2007

Bir yaz günü
dudaklarından süzülen
sözlere emanet ederek
bir düş kur

yada bir dilek tut içinden
Unutulmuş gibi yap
birden bire kaybol gözlerimin önünden

Ardından yıllar boyu sürmeyen
heyecanlarla arayıp bulayım seni
dilediğim yerde gerçek olsun düşler

Dalgaların sessizce dövdüğü
taş rıhtımında balık kokusu olan
küçük bir köyde bulayım seni
hiç saklanmamış ol

bende hiç yitirmemiş seni

gün batsın ardımızdan
gece hala uzakta değil nasıl olsa
bir ışık bulunur yarınlara bizi taşıyacak
hiç gitmemiş gibi.

Cuma, Mayıs 25, 2007


Geç kalmış bir söz.

Aslında geçen sene bu filmi izlerken kapanış sahnesinden ne kadar etkilendiğimi ve en kısa zamanda bu görüntüyü buraya eklemem gerektiğini yazmıştım. Unutmuşum. Uzun zaman geçtikten sonra fırsat bulup tekrar göz attığımda bu sahneyi görünce yine hatırladım. Merchant of Venice filmi böyle bitiyor. Suyun üstünde güneşin aksi vurmuş. İnsanlar dünyadan bi haber balık avlıyorlar.

*****************************************************
Romance & Cigarettes

Bu hafta eski filmler izleme dönemiydi. Güzel ama yıldızı pek parlamayan bir film. Pek çok kimsenin böyle bir filmden haberi bile olmadı dersem yalan olmaz herhalde.

Burda filmin en can alıcı yerlerinden biri var.



filmin en etkileyici ikinci sahnesi burda. Bu filmi pek çok kez izledim zaten blogumu yakından takip edenler benim müzikal hastalığımı iyi bilirler :P neyse sizlerlede paylaşmak istedim umarım hoşunuza gider.

Cumartesi, Mayıs 19, 2007

Garip bir ülkedeyiz;

Az önce misafirlerimi geçirmek için kapıya çıktığımda asker eğlencesi yaptıkları için yolun kapalı olduğunu ve arabalarını biraz uzağa park etmek zorunda kaldıklarını söylemişlerdi. 5-6 ev ilerde Kürtçe şarkılar eşliğinde halay çekiliyordu. Aile kürttü ve oğullarını askere gönderirken asker eğlencesi düzenliyorlardı hemde düğün gibi bir eğlence.

Ama bunun yanında geçen hafta İzmirdeki cumhuriyet mitingine ailecek katıldık. Sabah erken komşularımızla birlikte miting alanına giderken ilk akla gelen şey bir gün önce patlayan bombaydı. Birbirimiz teselli etsek te üstümüzde tarifsiz bir tedirginlik hakimdi. Annem ve Güler teyze başladılar dua okumaya Türkiye Laiktir Laik kalacak diye bağırmaya giderken dualar eşliğinde gittik. Ama takkiyecilerin tersine bizim derdimiz dinsizlik değildi. Biz bu ülkedeki inanç özgürlüğü için ordaydık. Din sömürüsü yaparak insanları aldatan yada çağdışı yaşamaya zorlanan bir toplum olmamak için meydanlardaydık.

Ne yazık ki türkiyenin bu renklerini öldürüyoruz ülkesini sevmek yerine başka ülkelere hizmet edebileceğini açıkça söyleyen başbakanlarımız var. Ve derler ki insan hem laik hem müslüman olamaz. Zaten laiklik insanlar için olan bir durum değildir. Laiklik din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı tutulmasıdır. Devletin özel bir kişiliği olmadığı gibi kişilerinde Tüzel bir kişiliği olamaz. Ama insanlar demogoji yaparak oy uğruna kimliklerini satışa çıkarırsa bunun adı düşünce özgürlüğü değil istismardır.

Bizim işyerinde türban sorunu yoktur. Herkes istediği şekilde çalışır ve benim patronlarım bırakın akp çizgisinde olmayı uzağından bile geçmezler. Bunu politik bir çıkar uğruna değil insanlara saygıları olduğu için yaparlar.

Farklı bir ülkede yaşıyoruz yalanların daha tatlı geldiği ve inanılmak istenilen pembe düşlerin acı gerçekleri ezip geçtiği günleri yaşıyoruz.

Ne yazık ki basın diye adlandırabileceğimiz boyalı medya nasıl iş takibi yaparım da parayı kaparım derdinde.

İnternet daha başa bela. Öyle mailler geliyor ki okuduğunuzda derinden sarsılıyorsunuz ve size bunu herkese duyurmanız gerektiği söyleniyor.

Danimarka ile ilgili bir mail almıştım Hz. Muhammed e hakaret ettiği için danimarka mallarının boykot edilmesini istiyordu ve markaları saymışlar alt alta. Fakat bi de ne göreyim %100 türk sermayeli ürünler de var. Amaç danimarka hıncından pay biçip potansiyel rakiplere çamur atmak ve pazar payını arttırmak.

bilgi çöplüğünde yaşıyoruz. Bu enformasyon bombardımanından hangisi balon hangisi gerçek anlamak çok zor. Bilmediğiniz konularda yorum yapmak çok kolay (bknz. TBMM başkanı) ama aslolan gerçeğin erdemini keşfetmek.

Pazartesi, Mayıs 14, 2007

varmı orda
bir sahil kasabası
insanları sıcacık

mesela
bahçeli bir evin olsun
öğlen balık al
akşam mangalda balık yap
balığın yanında bi de rakı

ışıklar sönmüş
cılız birkaç sokak lambasının denizdeki aksine bakıp
yorgun geçen günü hatırla
ve dünyanın en uzak yerinden daha uzaktaymış hisset kendini
geride bıraktığın tek şey dünden kalan bulaşıklar olsun hayatını yaşarken

bardaklar hazır
hadi bakalım
gecenin şerefine bende içeyim
ama sarhoş olurum 2 yudumda
ona göre

olsun
alıp götürsün seni deniz
bırak gece kadar kör olsun gözlerin
zaten ne kaldı ki görecek


*************************


gözlerini kapa ve düşle
gün batımını hayal et
pencereni aralarken bul kendini

şaşkın bakışmaların farkında olma
bırak sadece güneş görsün yüzünü
bu güne veda ederken

pencereden geçen havayı hisset
camın diğer tarafından
süzülen martıların kanadından
arda kalan havayla ürpersin tenin

sıcak kahvenin kokusu kendine getirirken seni
usulca yitip giden
güneş alsın götürsün seni
sende benimle gel
tek başıma bırakma beni yanlızlığımla
olmaz mı


***********************************


neden hala yaşamaktayım sanki

deme arefesindeyim

hatta zaman akıp geçmişte

bayram gelmiş gibi

ilginç..

yaşamaya gelince

ben bu güne kadar ölmediysem

siz hiç ölmezsiniz

belki de öldükte

hala rüyanın kalan kısmını bitirmeye çalışıyoruz

yoo rüyaysa gercekten

o zaman rüya olduğunu anlamayacak

kadar zaman seni hiçe saymaz

farkında bile olmazsın

Neyin farkındasın

en son ne zaman aldığın nefesin

seni hayata bağlayan an olduğunu hissettin

bir kuş muydu içindeki farkı yaratan

uçup gitti

belki de sen de onu takip etmelisin