Salı, Haziran 29, 2010

Yazınsal düşlerin yorgunluğu var ellerinde
her bir sayfada diğerini özleten.
sanki tavşan deliğinden yuvarlanıp
karanlığa alıştırmadan gözlerini açar gibi.

Gerçek dünya hangisi?
Gözlerin görmek istediği mi,
kalbin sevmek istediği mi?
yada kelimelerin anlattığı mı?

Herkes aynı görüyor ise dünyayı,
şiirler nasıl var?
ya da destanlar,
romanlar,
resimler...

göz gördüğü kadar mı dünya?
yoksa sevebildiğin kadar mı?

Cumartesi, Haziran 26, 2010

Bir söylemezlik suskunluğu hakim
sıradan bir vazgeçilişten farklı olmayan
hayatın tekdüze adımları bitiyor gibi
sessiz ve uzaktan geliyor kadının sesi

Tek başına yalnızlığını fark etmeden
silinip giden patikanın peşinde
kaybolmadığını sanar gibi umutlu gözleri
ama göremiyor artık kimseyi

sesi bile kaybolmakta gün gibi
gölgeler büyüdükleri kaldırımlardan geri çekiliyor
sessiz bir savaşı kaybetmiş gibi
el etek çekiliyor sokaktan
kaybolan hiç bir şey geri dönemiyor belki bu yüzden.