Perşembe, Mayıs 10, 2012

Öylesine gelişigüzel

Ben miydim o, yoksa çoğul türkülerin epey gürültülü hezeyanı mıydı geceyi umarsızca talan eden? Gökyüzü kırmızı bir devrimi hayal ettirir gibi bir gün batımı ile hazırlamıştı bizleri kendine. Geceydi pek çoklarının sevmediği benim yaşam enerjimdi beklenen. Yıldızların binlercesinin bir güneş etmeyen parıltısına rağmen etkileyiciydi yine de, sevgi boğulurcasına sahip olmak değildi zaten... Her şeyin azı kıymetliydi ve bundan dolayı sahip olunan bedenlerin yoksunluğu sevgiyi özlettirmekteydi her mutsuz günün sonunda. İhtiyar bir arabanın son nefesini verecekmişçesine homurdayan egzozu acımasızca bölüyor düşleri, kim olduğunu unutturmuyor sana ve senin yaşadıkların kadar benim de yaşamışlıklarım var diyor... Arnavut kaldırımındaki taşlar kadar uyumlu değiliz hiç birimiz, kum tanecikleri bile birleştiremiyor aramızdaki boşlukları... Sırıtıyoruz uyumsuz köşelerimizin ayrıklığında hayat bedenlerimizin istediği ile hislerimiz arasında bir yerlerde gidip geliyor, hangi birine doymak istediğimizi bilmemenin verdiği iştah ile saldırıyoruz birbirimize. Az ya da çok parçalar halinde izler bırakıyor ruhumuzda ve bedenimiz de şehvet. Aşk belki hiç bir zaman bizi vurmuyor Eros un okuyla... Susmadan şarkılar söylüyoruz hayata ve geceye. Bir gün ya da bir gece daha bitiyor öyle ya da böyle...

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home