Gidişine bir hayattı bu elinden yitirilenlerin hesabı gözlerin gördüğüne eşitti her kadehin bir anlamı vardı sözlerin yankılandığı bir odada kalem ve kağıt bekliyordu artık bir hayat geçip geçiyordu satır aralarında düşlerle yalnızlıklar birer sevgiliydiler belki her biri kendinden habersiz ve sessiz bir aşkın kurbanları Oysa kağıdın üzerinde ne kadar da zayıf duruyor bir kaç kelimeden oluşan o büyük sözler...
Perşembe, Haziran 21, 2012
Perşembe, Mayıs 17, 2012
Uzak bir gölgenin soluk nefesi her yitik savaşın son anı... hayat bitiveriyor elimizde olmadan. kimsesiz, sessiz
Pazar, Mayıs 13, 2012
Asalsız sayıların gereksiz düşmanı olmak kadar kötü bir şey gün batımını seyretmiyor olmak. Bir kaç kelime edecek kadar gücün var ise doğrularak bin bir zahmet içinde izin ver kelimelere. Söylenmedikçe bilmek ne kadar anlamsız kalır ve ne kadar yalnızdır kelimeler, tıpkı sen gibi. İfadenin sanatsal biçimlerinden yoksun kalsan dahi, elinde her zaman için bir fırsatın var sözcüklerin yönettiği bir oyunda. Belki sıradan, belki kötü bir rol biçilmiş olabilir sana. Sonuçta büyük siyah uzay boşluğunda mavi bir portakalın kahverengi lekesinde miniminnacık bir kusursun ne de olsa.
Cuma, Mayıs 11, 2012
Işıktan nasibini almamış arka sokakların köşelerinden sızan bir müziğin sesine kaptırıp kendini, keyfin yerine geliyor... Yaşamak kadar zor değil gülümsemek, her an'da bir güzellik arayan polyanna kadar naif olmasak ta ironiye güvenmekteyiz. Belki de en kötü zamanların varlığı destek oluyor dünyadaki ulaşılmaz düşlerin uzağında olmaya. Sakin ve sessiz bir kaç saat ve fonda bir balad ile yaşamaya devam edebiliyor insan. Fazlasına gerek olmamıştır hiç bir zaman... Keskin uçlu bir kalem olmaya bile gerek duyulmadan yargılanabilmekte ve mahkum olabilmekte ve hatta öldürülüp suçlu bulunabilmekte isen eğer yaşadığın topraklarda, beklentilerini de bu ölçülere göre minimize etmelisin sonuçta. Olumsuzluğa kurban edilmiş niceleri gibi olmak yerine hafif çiseleyen yağmurun tadına varmak için cama doğru ilerliyorum, belki de kapıyı açıp dışarı çıkmak ve anlamsızca ıslanmak lazım. Deli olmak lazım, akıllı olanlardan sıkıldığım için belki de sadece. Ya da özgürce yaşamak için de deli olabilirim, bilirim ki o zaman sırf başkalarının kurallarına, dinlerine, dillerine ait olmamak için hiç bir çaba göstermek zorunda değilimdir. Onlar beni kendilerinden uzak tutmak için ellerinden geleni yapacaktır buna inanıyorum. Beni deli kabul edin ve beni istemeyin ey çoğunluğun her dediğinin demokrasi olduğuna inan ahali. Ben azlığım ve kendim ile mutlu mesut yaşarım.
Perşembe, Mayıs 10, 2012
Öylesine gelişigüzel
Ben miydim o, yoksa çoğul türkülerin epey gürültülü hezeyanı mıydı geceyi umarsızca talan eden? Gökyüzü kırmızı bir devrimi hayal ettirir gibi bir gün batımı ile hazırlamıştı bizleri kendine. Geceydi pek çoklarının sevmediği benim yaşam enerjimdi beklenen. Yıldızların binlercesinin bir güneş etmeyen parıltısına rağmen etkileyiciydi yine de, sevgi boğulurcasına sahip olmak değildi zaten... Her şeyin azı kıymetliydi ve bundan dolayı sahip olunan bedenlerin yoksunluğu sevgiyi özlettirmekteydi her mutsuz günün sonunda. İhtiyar bir arabanın son nefesini verecekmişçesine homurdayan egzozu acımasızca bölüyor düşleri, kim olduğunu unutturmuyor sana ve senin yaşadıkların kadar benim de yaşamışlıklarım var diyor... Arnavut kaldırımındaki taşlar kadar uyumlu değiliz hiç birimiz, kum tanecikleri bile birleştiremiyor aramızdaki boşlukları... Sırıtıyoruz uyumsuz köşelerimizin ayrıklığında hayat bedenlerimizin istediği ile hislerimiz arasında bir yerlerde gidip geliyor, hangi birine doymak istediğimizi bilmemenin verdiği iştah ile saldırıyoruz birbirimize. Az ya da çok parçalar halinde izler bırakıyor ruhumuzda ve bedenimiz de şehvet. Aşk belki hiç bir zaman bizi vurmuyor Eros un okuyla... Susmadan şarkılar söylüyoruz hayata ve geceye. Bir gün ya da bir gece daha bitiyor öyle ya da böyle...
Pazar, Mayıs 06, 2012
Hani kelimeler kovalar ya seni peşin sıra anlamsız ve karanlık bir geçmişin derinliklerinden, yine de gitmek istemezsin hani. Zordur kelimeler ve anlamsız düşünceler içerisinde yuvarlanırken karar vermek. Çürümekte olan bedenlerin mi o bedenin içinde sıkışıp kalmış ruhların mı söz hakkı daha fazla bu dünyada? Öbür dünya diye bir şey söz konusu mu? hangisi gerçek ve neden ölmek zorundayız? Bırakalım ruhlarımızı istedikleri gibi yaşayabilecekleri o dünyaya dahil olsunlar ve bizlerden ne kadarını isterse alıp götürsünler yanlarında. Ölümlü vücütlarımız arta kalan ile yetinerek mutluluk dilenmeden ve karanlık yarınlar adına kendini hapsetmeden yaşayabilsin bu dünyada. Bedenimi hissetmenin ağırlığı ile çöken ruhlar olmasın anlık zevklerin güzelliğinde. Yaşamak da bizde ölmek de ama özgürlük neden bizde değil?
Pazar, Ağustos 08, 2010
tozlu kaldırımları ardında bırakıp
sokak çalgıcıları eşliğinde
belki de sonsuzluğu vaad ediyorsun
okyanusun tam orta yerinde
yer değiştiriyor usulca
ellerinin arasındaki hayat,
güneş kadar sıcak rom ile
her ikisinin de ağırlığı aynı şimdi
gün batımı kadar kırmızı dün
oysa sen olman gerektiği kadar
yaşlı değilsin