Vasiyet.
Yoldaşlar, nasip olmazsa görmek o günü,
ölürsem kurtuluştan önce yani,
alıp götürün
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni.
Hasan beyin vurdurduğu
ırgat Osman yatsın bir yanımda
ve çavdarın dibinde toprağa çocuklayıp
kırkı çıkmadan ölen şehit Ayşe öbür yanımda.
Traktörlerle türküler geçsin altbaşından mezarlığın,
seher aydınlığında taze insan, yanık benzin kokusu,
tarlalar orta malı, kanallarda su,
ne kuraklık, ne candarma korkusu.
Biz bu türküleri elbette işitecek değiliz,
toprağın altında yatar upuzun,
çürür kara dallar gibi ölüler,
toprağın altında sağır, kör, dilsiz.
Ama bu türküleri söylemişim ben
daha onlar düzülmeden,
duymuşum yanık benzin kokusunu
traktörlerin resmi bile çizilmeden.
Benim sessiz komşulara gelince,
şehit Ayşe'yle ırgat Osman
çektiler büyük hasreti sağlıklarında
belki de farkında bile olmadan.
Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
- öyle gibi de görünüyor -
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani…
Nazım Hikmet RAN
Ve o öldü
mavi gözlü çınar
doğduğuı topraklara hasret
bir yaz günü
memedinden uzak
memleketinden uzak
baş koydu
kara toprağa
usulca
sanki uyur gibi
gitti
ardında
sözlerinden
daha nice aşklar bırakarak
gitti
ben daha henüz doğmamıştım
ağlayamadım ölümüne
anlamsızca duvarlara bakıp
kızarmadı gözlerim
ama acısını yaşadım
içinde özgürlük geçen
her şiirinde
bu memlekette yaşadım
ondan yıllar sonra
on yıllar sonra hatta
ama bende düşledim onun gibi
hürriyeti
insanca yaşamayı
korkarım
ben öldüğümde
hala gelmemiş olacak o gün
ve yıllar sonra
yaılzcak
Nazım Hikmet öldü
ama ölmedi
içimizde yaşayan
hürriyet ateşi.
Bir tane daha Nazım Şiiri eklemek istedim bu yazının sonuna.
ben
senden önce ölmek isterim.
gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
ben zannetmiyorum bunu.
iyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin
fedakarlığımı anlıyorsun :
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
ve orada beraber yaşarız
külümün icinde külün
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
toprağa beraber dalacağız.
ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
ben
daha ölümü düşünmüyorum.
ben daha bir çocuk doğuracağım
hayat taşıyor içimden.
kaynıyor kanım.
yaşayacağım, ama çok, pek çok.
ama sen de beraber.
ama ölüm de korkutmuyor beni.
yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
ben ölünceye kadar da
bu düzelir herhalde.
'hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde?'
içimden bir şey :
'belki' diyor.
huzur içinde yat ustam demek isterdim sana ama eğer görüyorsan beni oralardan; nasıl bakarım yüzüne. Sen sorarsan bu mu hürriyet bu mu yaşama sevinci insanca kardeşçe hep birmişcesine?
Nasıl derim ustam?